Ostrog Akademisi Ukrayna’da eğitim sisteminin yeniden doğuşunun ilk başarılı örneklerinden biri. Eğitimde yapılan bu reform, eski Sovyet sistemi muhafaza edilmeksizin, Ukrayna’nın daha da eski eğitim modelleri göz önüne alınarak yapılmış. 1576 yılında Ostrog kentinde açılan akademi, 1636 yılında knez ve oğulların ölümünden sonra düşüşe geçerken, Ukrayna’nın bağımsızlığını kazanmasıyla hem akademinin restorasyonuna, hem de Ostrog’ta imaj değişikliğine gidilmeye başlandı. O dönemde şehir, Sovyet otoritesinin göstergesi sayılan psikiyatri kliniği ile ünlüydü. Nitekim bu tür kurumlar “hemfikir olmayan” akademisyen ve aydınların esaret yeriydi.
Volın bölgesinde bulunan Ostrog, knezlik döneminde ünlü ve ikonik bir şehirdi. Bu dönemin kalıntıları özellikle binalarda muhafaza ediliyor: Lutsk Geçidi’nin anıtsal yapıları ve Ostrog Kalesi müzeye dönüştürülmüşken, Tatar Kulesi harabeleri bir taç gibi şehrin üzerinde yükseliyor.
Şehir yeni soluğunu 1994 yılından sonra Ostrog Akademisi’nin müstakbel talebelerinin buraya gelmeye başlamasıyla aldı. O zamana kadar şehrin nüfusu 10 bin kişiye zor ulaşıyordu. Başlangıçta İgor Pasiçnık hariç burada okula yeniden hayat verilmesi fikrine epeyce az kişi inanıyordu. Gelgelelim bugün, Ostrog Akademisi, şehrin simgesi olarak, sıradışı eğitim yöntemleriyle hem Ukrayna’da, hem de yurt dışında ün salmış durumda.
Ostrog
Osrog’daki çağdaş akademi, yükseköğretim kurumlarının en yenilerinden biri sayılabilir. Kaldı ki ta 16. yy.’da, burada kurulan akademi, Doğu Avrupa’nın ilk yükseköğretim kurumu olmuştu. O dönemde okul, Ostrog Slav-Yunan-Latin Akademisi olarak anılıyordu.
Şehrin kültürel ve eğitim hayatındaki değişimin zeminini hazırlayan gelişme Knez Vasıl-Kostiantın Ostrozkıy’nin tahta çıkışı oldu. Knez ikâmetgahını Dubno’dan Ostrog’a taşıttı ve 1576 yılında okulu kurdurup akademinin inşaat emrini verdi. Bundan bir yıl öncesindeyse Knez Ostrog’da bir basımevi kurdurdu ve dönemin en yetenekli matbaacısı İvan Fedorovıç’ı burada çalışmaya davet etti. Vasıl-Kostiantın döneminin en parlak bilim insanlarını, teologlarını, yazarlarını ve ikona sanatçılarını çevresinde toplayıp onlara en iyi sözlüklerin, gramer kitaplarının, Yunan ve diğer Avrupa teolojik edebiyatı eserlerinin, eski antik eserlerin yeni basımlarının olduğu kütüphanesine erişim sağladı.
Söz konusu tüm bu gelişmeler o zamana değin eşine rastlanmamış, Bizans ve Batı Avrupa kültürlerinin harmanlanışının ilk örneklerini yarattı. Bunun gerçekleşmesi, Batı Avrupa’dan yedi ana bilim dalında, gramer, retorik, diyalektik, aritmetik, geometri, müzik ve astronomide kullanılan eğitim modellerinin uygulanmasıyla mümkün kılınabildi. Aynı zamanda bu bölgede ilk defa felsefe, teoloji, tıp ve 5 lisanın (Slavca, Lehçe, eski İbranice, Yunanca ve Latince) öğretime açılmasının bu sistemin şekillendirilmesinde oldukça büyük etkisi oldu.
Şehrin İsmi
Ukraynaca şehrin “Ostrig” olarak isimlendirildiği bir versiyon daha mevcut.Vasıl-Kostiantın Ostrozkıy henüz başkomutanken 86 muharebe kazanmıştı. Bu galibiyetlerin çoğu Tatarlara karşıydı. Kazanılan her bir çatışma düşmanın Doğu Avrupa’ya girişine engel teşkil ediyordu. Dolayısıyla tarihi perspektiften bakılırsa, bu zaferlerin Batı kültürünün muhafazası bağlamında anlamı azımsanamayacak boyuttaydı.
“Kıyiv-Rus’un taçsız kralı” olarak da bilinen Ostrog knezi, Litvanya Knezliğin soylu toprak sahibi ve Lehistan Krallığı’nın senatörü olduğu için, kırmızı balmumu üzerine mührünü (sadece kralların ve soylu toprak sahiplerinin kullandığı) kullanma hakkına sahipti. Knez, Ostrog’da sonradan Ukrayna ulusunun Rönesansı olarak nitelendirilecek büyük başarılara imza attı.
Knez, Ortodoksluğun gelişimini önemsemekle beraber, aydınlanma adına Katolik teologların çalışmalarını kullanıyor ve halkın nitelikli gelişimi için uygun koşullar yaratıyordu. Zamanla bir akademi haline gelen Ostrog okuluna değin ilk bilimsel eğitim kurumunun kaynaksal temeli Knez için öncelik teşkil ediyordu. Tam olarak bu nedenle çevre köylerden elde edilen kazanç otomatik olarak kurumun ihtiyaçlarına ayrılıyordu. Kuruma yapılan ilk önemli katkılardan biri, Knez’in yeğeni Galşka’nın vasiyetnamesi üzerine aktarılan büyük meblağda bir bağış oldu. Belgeye göre “…Ostrog Askeri Hastanesi ve Akademisi’ne, Stır nehri üzerinde Lutsk yakınlarındaki Dorogınia köyünde bulunan Kutsal Kurtarıcı Manastırı’na altı bin Litvanya para birimi” hibe ediliyordu.
Atılan bu temeller sayesinde Ostrog’un gelişimi büyük bir ivme kazandı. Burada, 1578 yılında Ukrayna’nın ilk “Greko-Ruten Kilisesi Slavcası” ders kitabı yayımlandı. Daha sonra, Bukvar (alfabeyi öğreten ilk okuma kitabı), Yeni Ahit ve bunun yanı sıra Ukrayna’da ilk defa basılan Yeni Ahit’e ek alfabetik konu indeksi de burada yayımlandı. Genel olarak, Ostrog’da yayımlanan Ukrayna’nın ilk basılan kitaplarının sayısı oldukça etkileyici, ancak o dönemin en büyük başarı ve kazancı olarak Ostrog İncil’i görülmektedir. 1581’de yayımlanan İncil, Eski ve Yeni Ahit’in tam 76 kitabını kapsayan Kilise Slavcası’ndaki ilk Ortodoks baskısı oldu.
Yatakhanede Bir Kuyu
Knezlik döneminde var olan okul binası günümüze değin ulaşamamış. Bununla birlikte, çağdaş akademinin bulunduğu kompleksin oldukça ilginç bir hikâyesi var. Binaların en eskisi olan manastır Barok tarzında inşa edilmiş, ancak sonradan tüm barok süslemeler her şey bir manastır basitliği ve işlevselliğinde olsun diye sökülmüş. Arazi Knez Yanuş tarafından 1750 yılında Kapusen keşişlerine (Fransisken tarikatının bir kolu – editörün notu) bağışlanmış ve 1778’de burada bulunan Katolik kilisesi takdis edilmiş.
Tam da bu dönemde söz konusu binanın Ostrog yeraltı mezarlarıyla da birleştirilebilecek tünelleri güçlendirilmekteydi. Bunun da dışında rahipler, bu odaları hem yaşam alanı olarak, hem de geleneklerine göre ölen kardeşlerini defnettikleri mezar odaları olarak kullanıyorlardı.
slayt gösterisi
Aynı dönemde, keşişlerin mutfak olarak kullandıkları odalardan birinin ortasında, temiz suya sürekli erişim sağlamak için gereğince derin bir kuyu kazılmıştı. Buradaki keşişler ilaç yapıp ücretsiz yemek dağıtıyordu. Ama 1832’deki Polonya ayaklanmasının (diğer adı Kasım Ayaklanması) ardından, Rus otoritesi keşişleri manastırı terk etmeye zorladı. Kendilerine toplanmaları için yalnızca bir saat verildiğini, bu yüzden keşişlerin yanlarına değerli hiçbir şeyi almaya vakit bulamadıklarını gösteren kanıtlar mevcut; ne üretmeye muvaffak oldukları ilaçlardan birini, ne de kütüphaneden bir kitabı…
19. yüzyılda bina geleceğin öğretmen ve mürebbiyelerini yetiştiren bir kız yatılı okulu olarak kullanılmaya başladı. 1865’ten 1922’ye kadar bu binada yer alan okul, babası Kont Dmıtro Bludov’un adını verdiği Antonina Bludova tarafından kuruldu.
Ostrog, Ostrog İncil’iyle ilgili yazılı çalışmaları nedeniyle okulun açılışı sırasında “herkesin dilindeydi”. Bu nedenle 9-16 yaş arası kızlar için bir Ortodoks kız mektebi kurulmasına karar verildi. Bunu takiben Kutsal Teslis Katolik Kilisesi, Aziz Kırılo ve Metodi Kilisesi’ne dönüştürüldü.
slayt gösterisi
Kız yatılı okulundan sonra burada Polonya pedagojik okulu açıldı; 2. Dünya Savaşı’ndan sonraysa kâh depo oldu, kâh muhtelif eğitim kurumlarınca kullanıldı. 70’li ve 80’li yıllarda ise latent tüberkülozdan muzdarip çocukların tedavi gördüğü sanatoryum tipi bir yatılı okula dönüştürüldü. O zamanlar kimsenin hatırlamadığı, tahtalarla sıkıca kapatılmış kuyunun bulunduğu, sürekli nem, soğuk ve “yer altından çıkan ürpertici sesler” nedeniyle “lanetli” ilan edilen bir yatakhane odası vardı.
Ancak 90’lı yıllarda binalar akademiye tahsis edildiğinde yeni bir zemin döşenmeye başlandı. Zemini döşeyen usta, tahtaları sökerken çekicinin yerin altında kaçıverdiğini gördüyse de ancak belli bir süre sonra boşluğun dibine ulaşan çekicin yankısını duydu. Kuyu böylece keşfedildi ve bir müddet sonra sahip olması gereken görünüşe yeniden kavuşturuldu. En nihayetinde bu kuyulu odada Ostrog Akademisi Tarih Müzesi’nin teşhir salonlarından biri de açılmış oldu.
Yeni Akademi
Şu anki Ostrog Akademisi rektörü, İgor Pasiçnık, akademinin yeniden doğuşunu uzun uzadıya ve detaylı olarak anlatıyor.. Zira kendisi, söz konusu öğretim kurumunun kuruluşundaki her bir aşamaya şahsen tanıklık etmiş:
— Geldiğimde burası kelimenin tam anlamıyla bir harabeydi. Hiçbir şey yoktu: ne masa, ne sandalye, ne kitap, ne bir oda… Akademisyenden bahsetmiyorum bile.
90’ların başında Pasiçnık Batı Ukrayna’daki doktora unvanını taşıyan tek akademisyendi; daha büyük bir şehre taşınma planları yapıyordu. Ancak, dönemin Başbakan Yardımcısı Mıkola Julınskıy ve Kıyiv-Mogıla Akademisi Rektörü Viaçeslav Briuhovetskıy ile yapılan bir görüşme sonucunda Pasiçnık’ın hem planları, hem de gelecekteki hayata bakış açısı değişti.
Başbakan yardımcısı Julınskıy ve rektör Briuhovetskıy Ostrog’dan, akademinin tarihinden, knezlerden ve yayıncılık işinden bahsettiler. O zamanlar Igor Pasiçnık bu tarihsel mesele hakkında hiçbir şey bilmiyordu, çünkü Sovyetler Birliği döneminde hem Ostrog knezleri, hem de Ostrog Akademisi’ne dair en ufak bir söz ve hatıra bile kazınıp yok edilmişti. Ostrog ise büyük bir psikiyatri hastanesi olan kasaba olarak anılmaya başlamıştı:
— Bu, bir zamanlar akla gelebilecek fikirlerin en sıra dışı olanıydı: ana kent Ostrog olarak anıldığına bakmaksızın, Ostrog Akademisi’ni Tanrı’nın dahi unuttuğu bu kasabada yeniden hayata döndürmek… Ve doğal olarak buradan kaçmaya başladım. Arkadaşlarım, malûmunuz, Ostrog’da ünlü bir psikiyatri hastanesi olduğundan haberdarlardı. Dolayısıyla benim de yakında soluğu hastanede alacağımı, keza yoktan yere Ostrog işini kabul etmek yani… zamanında bu komik bir şeydi yani.
Ostrog Akademisi, bugüne değin kurumun kalkınmasında yararı dokunan büyük bir tarihi zenginliğe sahip. Rektör buna şöyle değiniyor:
— Bize hükmeden tarih. Atalarımızın yaptığından daha azını ya da daha kötüsünü yapamayız.
Böylelikle İgor Pasiçnık, Ukrayna’da şu ana kadar hiçbir yönden emsali bulunmayan bir üniversite konsepti yaratmaya karar verdi. Pasiçnık, Ostrog kasabasının eski ihtişamı ve yakında öğrenim başvurusu için Kıyiv dahil, Ukrayna’nın her yanından öğrencilerin akın edecekleri üniversite hakkında röportajlar verdiği gazetecilere hitap ediyordu:
— Sonra o programdan çıkarken ne saçmaladım ben şimdi dur duraksız diye düşündüm. Burada hemen her şey imkansız görünürken ne Kıyiv’i yahu! Gelgelelim geçen yıl Kıyiv’in önde gelen lise ve gymnasiumlarından altın madalyalı 15 öğrenci bizi tercih etti. Yani, vakt-i evvelinde söylediğim her şey gerçekleşti.
Tüm bunlar bugün bilim kütüphanesinin girişinde özel bir plakaya isimleri kazınmış olan bağışçılar ve duyarli insanlar sayesinde mümkün oldu. Katkıda bulunanların çoğu Ukrayna’da eğitimin yeni bir seviyeye taşınabileceğine inandıkları için büyük meblağlar bağışlayan diaspora üyeleri ve girişimcilerdir.
Başlangıçta kitaplardan söz bile edilmiyordu, bugün ise yarım milyon kitabın bulunduğu kütüphane, en iyi elektronik kütüphanelerden birine ve değerinin mübalağası hayli zor eski-basım koleksiyonuna sahip:
— Zengin bir adam, eski baskı bir kitap için Hreşçatık’te iki odalı bir daire veriyordu. Hreşçatık’te bir dairenin maliyetini biliyorsunuz… Şu kitap için… tüm dünyada bulunan biricik el yazması Apostol bu da ondan. Ve kitabın fakir sahibi onu getirip Ostrog Akademisi’ne hediye etti.
Böylece 1993 yılında, bakanlık düzeyinde ilk kez Ostroh Akademisi’ni yeniden canlandırma yolları tartışıldı. O dönemde birçok kişi tarafından desteklendi; Kıyiv-Mogıla Akademisi rektörü, bölge başkanlarından cumhurbaşkanına kadar, çeşitli görevlilerden danışmanlara kadar… Sonuç olarak Aralık 1994’te, ilk 100 öğrenci öğrenimlerine bu kurumda başlayabildi ve iki yıl sonra Leonid Kuçma, “Ostrog Koleji’nin yeniden bir akademi olarak adlandırır” bir kararname imzaladı. 2000 yılında ise Ostrog Akademisi ulusal üniversite statüsünü taşımaya başladı.
Bölümler gelişiyor, yeni fakülteler ve uzmanlıklar ortaya çıkıyor; akademide ise istikrarlı gelişim pekiştiriliyor ve bugün neredeyse 5.000’e ulaşan öğrenci sayısı artmaya devam ediyor.
Üniversitede çalışmanın önemli bir aşaması, önde gelen Avrupa üniversiteleri ile işbirliği yapmak ve öğrenci değişim programlarına katılım imkânıdır.
Başlangıçta elde hâlihazırda katiyen hiçbir şey olmamasına karşın, bugün Igor Pasiçnık, kurumun yenilenme sürecini sarf edilen tüm çabalara değmiş bir meydan okuma olarak değerlendiriyor:
— Lviv’den gelen bir takım vardı. Mimarlık enstitüsünün yöneticileriydi. İnceleme yapıp bize bir sonuç bildirdiler: bir buldozer alıp binayı yeryüzünden silmek. Yani ne teorik olarak ne de pratik olarak restore edilemezdi. Burada bir şey yapılabileceği hiç kimsenin aklının ucundan bile geçmiyordu. Çatı bile yoktu. Kilisenin duvarlarında 140 çatlak ve yaklaşık 10 santimetre kalınlığında küf vardı. Kimse bu durumun üstesinden gelmenin mümkün olabileceğini hayal bile edemezdi.
Igor Pasiçnık, böylesi küçük bir kasabada, sadece Ukrayna’daki en iyi üniversitelerden birinin değil, uluslararası sıralamalarda da yer alacak bir yüksek öğrenim kurumunun potansiyeline inanmıştı:
— Ve işte burada birdenbire, küllerden doğan bir anka kuşu gibi, Ostrog Akademisi yeniden canlanıveriyor.
Ostrog Akademisi diğer yükseköğretim kurumlarından hissedilir ölçüde farklılık gösteriyor; kurum başkanının hayalleriyse hâlihazırdaki duvarların oldukça ötesine uzanmakta:
— Şu anda beni ilgilendiren şey Ukrayna entelijansiyasının şekillenişi; ülkesini terk edip yurt dışına iş bulma hayalleri ile gitmeyecek gençler ilgilendiriyor. Hatta yurt dışına gitseler bile kazandıkları uzmanlık alanında burada çalışmaya devam etsinler istiyoruz.
Ostrog Akademisi mezunları hâlihazırda on yılı aşkın süredir hem Ukrayna’da, hem de yurtdışında yüksek mevkilerde görev yapıyorlar:
— Lüksemburg Başdenetçisi Ostrog Akademisi mezunudur. Forbes dergisine göre, Ostrog Akademisi mezunu Saşa Talavera dünyanın en ünlü beş ekonomisti arasında yer alıyor. Evet, Londra’da çalışıyor, ama Ukrayna’nın prestijini yüksek tutmak onun hayatının her aşamasında bir öncelik…
Ancak Igor Pasiçnık, yabancı öğrenci peşinde koşmaya da niyetli olmadığını açıklıyor:
— Hayalim, mezunlarımın en az %70’inin hiçbir yere gitmemesi, Ukrayna’da çalışıp gereğince devletini yüceltmesi.
Akademi’nin öğretim üyeleri yalnızca bilgi ve tecrübe paylaşmakla kalmayıp, aynı zamanda Ukraynalı aydın sınıfının yetiştirilmesi adına da çaba sarfediyorlar. Zira şu anda Ukrayna’nın toplumun etraflarında birleşebileceği liderlere ihtiyacı olduğuna inanıyorlar. Ve böylesi bir hedefe ulaşmak için işe etik ve ahlâki temellerle başlamak gerek. Çünkü bugün hiç rüşvet vermemiş bir öğrenci, yarın da onu almayacak ve çevresi buna uygun biçimde bilinçli bireylerden oluşacaktır: :
— Keza 16. asırda Ostrog Akademisi bu görevi başarıyla yerine getirdi. Ukrayna için kesinlikle gerekli olan bu yüksek görevi akademimizin yerine getireceğini düşünüyorum. Durum şimdi de aynı çünkü.
Bugün İgor Pasiçnık için yalnızca eğitim sürecinin değil, aynı zamanda öğrencilerin özgünlüklerinin de şekillenişi büyük önem teşkil ediyor. Birçok öğrencinin başkent üniversitelerine basmakalıp bir bilgi birikimi ile girdiğini vurguluyor, Kıyiv’in daha fazla istihdam fırsatına sahip olduğunu dikkatten kaçırmayıp sözlerine ekliyor:
— Ama bu Kıyiv’in daha üstün bir bilgi temeli sağladığı anlamına gelmez.
Açık Toplum. Şeffaf Eğitim
Ostrog Akademisi Ulusal Üniversitesi, küçük bir ilçe merkezine bir yükseköğretim kurumunun katabileceği ekonomik canlılığı kendinden örnek gösterebilen Ukrayna’daki yegâne kurum. Keza küçük şehirlerin öğrenci ve öğretmenlerin epeyce ihtiyaç duyduğu bilimsel ve yaratıcı faaliyetler için gerekli olan alana daha fazla sahip olduğunu öngören Amerikan tarzı yaklaşımla tasarlanmış. Rektöre gelince, kendisi bunda sadece olumlu yanları görüyor, zira ona göre Kıyiv gibi şehirler her şeye fazlasıyla doymuş durumda. Dolayısıyla ilçe merkezinde böylesi bir öğrenim kurumunun ilçeye yeni bir soluk getireceğine ve tarihsel özgeçmişini araştırıp keşfetme imkanı sunacağına inanıyor.
— Hâlihazırda Ostrog örneğini gösterebiliriz. Bu şehir büsbütün değersizleşmiş durumdaydı. Burada hiçbir şey yoktu. Üniversite şehre muazzam bir yeni soluk getirdi!
Akademide, açık toplumun evvelâ açık dersliklerle başladığına inanılıyor. Bu yüzden, artık derslik kapıları ders sırasında ne olduğunu, nasıl olduğu herkes bilsin diye cam seperatörler ile değiştirilerek modernize ediliyor.
Bazı derslikler tematik olmanın yanı sıra belirli bir sanatsal anlamla da dolu: birinde tablo asılı, diğerlerinde duvara çerçeveli bir vışıvanka (Ukrayna geleneğine has kanaviçe işlemeli gömlekler) asılı; ötekilerde ise dersler canlı piyano müziği eşliğinde işleniyor. “Müzik sanatının temelleri” dersi tüm öğrenciler için mecburi ve böylece üç aylık bir kısa dönem boyunca temel seviye klasik müzik bilgisi edinme imkanı sunuluyor. Rektör altını çizerek söylüyor:
— Kimse insanlara böyle bir olanak vermiyor: ne okul, ne anaokulu, ne de üniversite. Siz de bilirsiniz ki, klasik sanat nedir, bilmiyorlar. Oysa ki pratikte tüm ahlâkî değerlerin ve dünya görüşünün şekillendirilmesi asıl klasik sanatla başlamalı.
Rektör, opera sanatçısı ve bir piyanist babası olduğu için, kendisinin klasik müziğe olan tutkusu oldukça doğal. Akademinin öğrencileri Varşova Üniversitesi’nden bir profesörün esprili şakalarına gülerek ve keyifle vakit geçirebileceğiniz “Yuriy Plıska Haftası’nı” kaçırmamayı tavsiye ediyorlar
Sanatçı ve besteci örneği, müfredata uygun olarak yapılmasıyla birlikte, öğrencilerin kişiliğinin oluşumunun Akademi’de bir öncelik olduğunun pek çok kanıtından biri. Kurum yolsuzluk konusunda da çok katı, çünkü bir öğrenci ahlakında asla rüşvet vermeme ve rüşvet almama prensibi varsa, o zaman iş hayatında da geçmişte benimsediği prensiplerini tatbik edecek ve çevresini doğru yönde yönlendirebilecektir.
Igor Pasiçnık, akademide böyle bir ortamı nasıl yaratmayı başardıklarını anlatıyor:
— Çok basit: kendiniz de rüşvet almayın. Biliyorsunuz, yolsuzluk ve rüşvete karşı temel mücadele şöyle olur: eğer bir lider rüşvet almıyorsa, başkalarının da bunu yapmamasına dikkat edecektir, bundan kesinlikle eminim.
Akademide, ilçe seviyesinden başlayarak Ukrayna’yı sağlam temeller üzerine inşa edebilecek geleceğin liderlerini ve aydın insanlarını yetiştirdiğine inanıyor, ki bunu da ancak rüşvet olmadan herkesin hayalini kurduğu biçimde ortaya çıkabileceğini düşünüyor.
Bununla birlikte, Akademideki öğrencilerin günlük hayatı ve bayram günleri belirli gelenek ve görenekler çerçevesinde geçiyor; mesela akademi korosunun söylediği “Gaudeamus” marşı öğrencilerin tüm açılış törenlerinde, toplantılarında ve diğer önemli etkinliklerde yer alıyor. Her gün ders öncesi okulun bahçesinde bile duyulan kilisedeki ayine gidilebilir. Her okulda yapılan klasikleşmiş yarışma “Miss Üniversite” yerineyse burada her yıl “Galşka”( İlk akademinin kurucularının onuruna.) seçilmekte. Muhtemelen bu yaklaşım, kurumun Ukrayna Rekorlar Kitabı’na sekiz kez girmesine ve hatta Guinness Rekorlar Kitabı’nda “En uzun şiir maratonu” adaylığı ile yer almasına yardımcı oldu. İkincisi, Taras Şevçenko’nun Mart 2014’te düzenlenen 456 saatlik Kobzar okuma maratonu sayesinde mümkün oldu.
İgor Pasiçnık, tüm başarıların takım çalışması sayesinde mümkün olduğunu vurguluyor. 90’lı yıllarda, dünya çapında bir eğitim kurumu oluşturmak için çalışmaktan çekinmeyen genç bir ekibi işe alındı. Seçim kriterlerinin çok katı olduğunu söylüyor: çalışma düzeyinde zorunlu İngilizce bilgisi, kurumun verdiği olanakla yurtdışında staj yapma arzusu, belirli bir düzeyde spor eğitimi, yetkin ölçüde metot ve bilgi uygulama becerisi ve diğer rektörlerin eleştiri konusu olan “genç olma” kriteri.
— Çocukları işe aldığımı söylediler. Ne biçim bir üniversite bu diye alay edip güldüler, ama şimdi hepsi beni kıskanıyor çünkü bu gençler yıllar içerisinde tezlerini yazdılar, doçent oldular, doktoralarını yaptılar. Mamafih en önemlisi, her biri kendini uluslararası düzeyde öğretim modelleri ve yenilikçi teknoloji ile donattılar ve şimdi de derslerini kendi tasarladıkları yöntemlerle işliyorlar.
Ukrayna’daki bilim adamlarının çoğu emeklilik yaşında; Ostrog’da ise dekanlar ve rektör yardımcılarının ortalama yaşı oldukça genç. Böylesi genç bir kadro başka eğitim kurumlarında kıskançlık konusu bile oluyor:
— Hepsi genç insanlar. Ekibin yaş seviyesini aşağı çekip düşürüyorum, ama genelinde yaş ortalaması 34, İsa Mesih’in yaşı; yani yaratma çağı!
1994 yılında, akademinin ilk kadrosu alınırken “bağımsızlık” sözünü duyan herkesin gözleri parlıyordu: herkes devletine hizmet etmek istiyordu. İşte bu güçlü sinerji o zamanlardan günümüzün ekibine aktarılıyor:
— Başarılı bir işin altında bildiğiniz gibi müthiş koordine bir şekilde çalışan bir ekip çalışması var. Onlar için çok da üzülüyorum, çünkü bu insanların maaşı düşük, ama buna rağmen o kadar özverili çalışıyorlar ki bana sadece gurur duymak düşüyor.
Rektörün “mucize” olarak adlandırdığı Ostrog Akademisi’nin yeniden canlandırılması, ulusal eğitim mirasının korunması ve artırılması böylesi inanılmaz koordine edilmiş bir ekip çalışması sayesinde gerçekleşti. 2009’da Igor Pasiçnık, bu kazanımların nedeniyle Ukrayna Kahramanı unvanına layık görüldü:
— Kahraman ben değilim ve Ostrog Akademisi’ne bu güzellikleri tek başıma kazandırmadım. Bu onur meslektaşlarıma ait. Hepsi olağanüstü ve eşsiz insanlar. Tıpkı buradaki değerli öğrencilerimiz gibi… %10’u sıradan insanlar olacak belki ama, % 90’ı bu kaliteyi markalaştırarak gelecek nesillere taşıyacak…