İnsanlığa karşı işlenen ve dünyaca ünlenen suçlar, şüphesiz ki, sınırlara ve coğrafî engellere rağmen, ahlâkî anlatılara etki edip, ötesinde hümanizm ve insanlığın kalmadığı sınırlara dikkat çekerler. Bu durumda kendisiyle herhangi bir şekilde alâkalı, herkesi değiştiren, (çeşitli rollerde) herkesin içinden geçtiği, entegre bir ortak deneyim formunda bir referans noktası oluşur. Holodomor, yani aç bırakma yoluyla işlenen soykırım, benimsenmek ve yerel bilinç ile bütünleştirilmek üzere hem Ukrayna’ya, hem de dünyaya ait bir ders niteliğindedir.
“The New York Times” gazetesi, 24 Haziran 1990
Hakikat Karşısında Pulitzer
20. asrın başında, Annie Gwen Jones, uzaklardaki Yuzivka’dan dönüp, İngiltere’de sufrajet hareketinin aktif bir üyesi oldu. Orada bizzat Yuzivka’nın kurucusu John Hughes’un ailesine mürebbiyelik yaptı. Rus İmparatorluğu’nun uzak diyarlarına dair anlattığı hikâye ve masallar, 1905’te doğan oğlu Gareth’ın çocukluğunun bir parçası haline gelmişti. Annesinin muhteşem diyarlara dair anlatılarıyla mülhem olan Gareth, küçüklükten beri, bir gün o diyarlara gitme hayalini besliyordu. Hayali gerçekleşene kadar, kaydolduğu Cambridge’te diğer dillerin yanında Rusça bile öğrenmişti. O sıralarda Gareth, beş dili rahatlıkla konuşabilen ve kendine parlak bir politik kariyer öngören, iyi eğitimli bir genç olarak, Yuzivka’ya asla gidemeyeceğini, bunun yerine Stalino’yu ziyaret etmek durumunda kalacağını hayal bile edemezdi. Zira Yuzivka’nın ismi değiştirilmişti. Büyüyüp gelişmekte olan bir sanayi şehrini görmek yerine, ona, fakirleşmiş ve açlıktan tükenmekte olan bir halka tanık olmak nasip olmuştu. Ve şimdi ona kalansa, hayatını hakikate adamak ve Stalin terörüne suskunca kurban gidenlerin sesi olmaktı.
Başka bir hikâye ise bir Cambridge mezununu daha bekliyordu. O sıralarda Gareth, Rusya’ya gitmenin sadece hayalini kurarken, Walter Duranty ismi çoktan Batı dünyasını sarsmıştı. 1929 yılında, The New York Times’ın bu yurtdışı muhabiri, Josef Stalin ile mülâkât yapan ilk batılı gazeteci olmuştu. Duranty, SSCB’ye 1921 yılında taşınmıştı. Buna değin, 1. Dünya Savaşı sırasında The New York Times muhabiri olarak çalışıyordu. Taşınmasını müteakip, SSCB’de yaşamaya devam etti. Batı dünyasınca Rusya’da hatırı sayılır bir süre geçiren bir yabancı sıfatıyla ünlenen Duranty, uzak, dışa kapalı ve anlaşılmayan Sovyetler Birliği’yle ilgilenen bir uzman olarak kendine bir otorite imajı yarattı. Ünlü muhabir Duranty, 1931’de, SSCB hakkında 13 makale yayımlamıştı bile. Hakikaten de söylemleri, şaşırtıcı biçimde Kremlin’in görüşleriyle paralellik gösteriyordu. Stalin dahi bu söyleme yüksek değer veriyordu (Nitekim, salt bu durum birçok konuya açıklık getiriyor). Kaldı ki, söz konusu durum, Duranty’nin şu sözlerine karşılık Pulitzer ödülü ile ün kazanmasına engel olmamış:
“Stalin Rus halkına, Rus kitlelerine, yani batılılaşmış toprak sahiplerine, üreticilere, bankerlere ve entelektüellere değil,150 milyon Rus köylüsüne asıl istediklerini, ziyadesiyle birleşik emeğin ürünlerini, müşterek tasarrufu armağan ediyor.”
Ukraynaca gazete “Svoboda”, New Jersey şehri, ABD, 15 Şubat 1932
En nihayetinde, 1933 yılında, tam da Holodomor’un en sert yüzünü gösterdiği zamanlarda, söz konusu muhabirlerin yolları, onları Ukrayna’daki olaylar hakkında dünyaya seslenen iki ana sözcü haline getirerek kesişti.
1932’de, ABD’nin Jersey şehrinde Ukraynaca’da yayımlanan “Svoboda” gazetesinden “Moskova Ukraynalı Köylüleri Açlıkla Yok Etmek İstiyor” başlıklı bir makale çıktı. 1933 yılında, burada SSCB’deki açlık üzerine neredeyse her hafta makaleler basmaya devam edildi. SSCB, 23 Şubat 1933’te bir kararnameyle, yabancı uyruklu gazetecilerin bulundukları şehirlerden çıkışlarını yasakladı.
Gareth Jones, 1933 Mart ayında, yasağı ihlâl etti ve şehirden şehire bilet alıp, yol ortasında trenden inerek Ukrayna’yı köy köy gezdi.
Gareth Jones’un SSCB’yi 1933 yılındaki ziyareti esnasında yazdığı ilk günlükten bir pasaj
“Köyden köye on iki kolhozdan geçtim. Her yerde insanların “Ekmek yok! Ölüyoruz!” feryatlarını duyuyordum. Rusya, Volga, Sibirya, Belarus, Kuzey Kafkasya ve Orta Asya’nın her yanı bu feryatlarla inliyor. Kara Toprak Bölgesi’ne yola çıktım. Zira burası bir zamanlar Rusya’nın en bereketli tahıl ambarıymış ve buraya muhabirleri sokmuyorlar. Trende bir parça bayat ekmeği çöpe attım. Bir köylü, ekmeği anında çıkarıp hırsla yedi. Geceyi, bir zamanlar iki yüz ineği olan bir köyde geçirdim. Şimdiyse altı tane kalmış. İnsanlar büyükbaş hayvan yemi yiyorlar, kaldı ki o da şimdiden bitmek üzere.”
Ukrayna halkının soykırımı, 1932 kışından 1933 yazına kadar sürer. Komünist-totaliter rejim, Ukrayna köylülerinin kolektifleştirmeye ve gerçeküstü tedarik planlarına direncini kırmak adına, öncelikle halkın tahılına el koyar, sonraysa bütün yiyeceğine. Ardından ülke içinde seyahat hakkı kısıtlanır. Başlarda köylülerin belgeleri bile yoktu ve kolhoz başının izni olmadan tren bileti alamıyorlardı. Sonradan, 1933 yılında, Sovyet iktidarı bu olasılığı bile halkın elinden aldı. Köyler özünde geniş mezarlıklara dönüştü. “Kara tahta”(Kara listeye alma. Ç.N.) durumu daha da kötüleştirdi: ismi bu tahtaya yiyecek tedariğini aksatma suçuyla geçen köy, ölüme mahkumdu. Bir zamanlar uzak sanayi kentlerine tutkun, hayalperest Jones, kendi gözleriyle ölümü, mahvoluşu ve topyekün açlığı gördü.
Tam da 1933’ün Mart ayında, gazeteci Malcolm Muggeridge,“Manchester Guardian” gazetesinde, SSCB’deki açlık hakkında Batı basınında ilk defa üç adet çözümleyici makale yayımladı. Ardından aynı gazetede Gareth Jones’un “Rusya’da Açlık” makalesi de basıldı (Bu makalede Jones sadece Ukrayna’daki durumdan bahsediyordu.) Bu sıralarda, 29 Mart’ta, Jones, Berlin’de, insanlığa SSCB’deki asıl durumu anlattığı büyük bir basın konferansı verdi. Sözleri Avrupa’nın yaygın gazetelerinde yer aldı ve 31 Mart’ta Jones, “Rusya’da Açlık Hüküm Sürüyor” başlıklı bir makale yayımladı. Bu makale belirli bölgelere açlığın etkilerini açıkça gösterdi. Moskova o zamanlar semirmişken Ukrayna köyleri ölüm döşeğinde kıvranıyordu.
“Beş yıl boyunca birçok fabrika kuruldu. Fakat fabrika çarklarını döndüren ekmekten başka bir şey değil. Nitekim o beş yıl boyunca Rusya’ya ekmek tedarikçinin açlığı pahasına gitti.”
Gelgelelim 31 Mart’ta, “The New York Times” gazetesi, Walter Duranty’den bir makaleyle meseleyi büsbütün zıt bir içerikle süsleyiverdi: “Ruslar Aç, Fakat Açlıktan Kırılmıyorlar da”. Sözümona bir uzmanın, o güne değin komünizmin kurulduğu, dışa kapalı ve gözlere yabancı bir ülkede on yılını geçirmiş bir insanın makalesi… Birçoklarına o zamanlar komünizm, köhnemiş kapitalizme ve Büyük Bunalım’a harika bir alternatif gibi gelirken, Pulitzer ödüllü muhabirin bu makalesi Franklin Roosevelt tarafından bile dinlendi, dünyaca pek bilinmeyen Galli kamuoyunca dahi kabul gördü. Halk hakikat yerine otoriteyi seçti:
“Fakat, amiyane tabirle, yumurta kırmadan omlet yapılmaz. Bolşevik liderler için kamulaştırma yolunda çıkan istisnaî engellerin esâmesi okunmaz; keza bir dünya savaşı esnasında üstün olan kumandana verilmesi gereken cevap niteliğindeki, savaş ruhunu ve kendi misillemesini göstermek adına atağa geçme emrini veren herhangi bir büyük general için… Gerçekten de Bolşevikler için bunların önemi yok. Zira onlarla beraber radikal bir azim de hareket halinde.”
Duranty’nin ifadelerine göre geçinme hususunda problemler hakikaten vardı, fakat Jones’un tasvir ettiği kadar değillerdi. Aynı şekilde Duranty, Sovyet liderlerini ve siyasetini ardı ardına aklayıp, tüm süreç boyunca ölenleri ilerleme ve aydınlanma yolunda verilen, salt rastlantısal kayıplar olarak adlandırdı. Stalin, Duranty hakkında, bu türden ifadeler üzerine “Röportajlarınızla SSCB hakkında güzel bir iş başardınız. Marksist olmasanız da, ülkemiz hakkında hakikati söylemeye gayret ediyorsunuz.” Bu ancak bir şekilde adlandırılabilirdi: Duranty, Holodomor’un milyonlarca kurbanını unutuluşa göndererek, Sovyet propagandasıyla aynı rolü üstlenmişti.
Vitaliy Portnıkov, gazeteci. Fotoğraf: Oleh Pereverzev
“Bu, entelektüel Batı’nın bolşeviklik ve nazizmin arasında demokrasiyi seçtiği bir dönemdi. Doğal olarak çoğunluk, demokrasi istedi. Fakat demokrasi isteyenler bile inanıyorlardı ki, bolşeviklik, nazizm ile mücadelede birliğin bir parçasıydı.” — Vitaliy Portnıkov.
1933 güzünde ABD, SSCB’yi bir devlet olarak tanıdı. Buna karşın Duranty, diplomat William Strang ile özel bir konuşma esasında şunları söyledi: “Büsbütün muhtemeldir ki, geçtiğimiz yıl boyunca Sovyetler Birliği’nde en az on milyon insan can verdi”.
1935 yılında Jones bilinmeyen sebeplerden vefat etti. O anda Pulitzer ödüllü otorite Duranty, Gareth ile beraber milyonlarca Ukraynalıyı da mezara gömdü.
Suskunluğunu Bozmak
Holodomor hakkındaki hatırlatmalardan bazıları, İkinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıktı. Holodomor’un gerçekliği, 1941’de SSCB topraklarına giren Nazilerin dikkatinden kaçmadı. Tabii ki, bu bilgileri hümanist kaygılardan ziyade, komünist otoriteyi zayıflatmak adına gün yüzüne çıkardılar. Ancak, savaş faaliyetleri ve Holodomor hakkında diğer bir totaliter rejimin temsilcilerinin söz almaları dikkate alındığından, bu durum dünya genelindeki suskunluğu bozmadı. Bunun dışında SSCB, galip devlet olarak kendi kurallarını dikte edebildi ve geçmişin gerçeklerini tabular ile örttü.
Komünist totaliter rejimin suçu ve yol açtığı açlık hakkında ilk söz alanlar Ukraynalı diasporası temsilcileri oldu. Söz konusu kişiler, çoğunlukla Holodomor’a tanıklık edip yurt dışına çıkmaya ve orada kalmaya muvaffak olmuş insanlardı. Örneğin, “OST-Arbeiter”lar, Nazilerin 2. Dünya Savaşı sırasında çoğunu zorla çalışmaya, Almanya’ya getirdiği ve savaş sonrasında Batı ülkelerinde (Britanya, Batı Almanya, Fransa) ve ABD’de kalan işçilerdi. Buralarda söz konusu insanlar halihazırda, SSCB’de başlarından geçen Holodomor ve baskı hakkında özgürce konuşabiliyorlardı.
Viktoriya Horbunova, psikolog. Fotoğraf: Valentın Kuzan
— Vatanı terk ettiler, fakat gittikleri yerde birlik olup, kendi cemaatlerini oluşturdular, orada kiliseler inşa ettiler ve böylece bir araya gelmek için yerleri oldu. Keza konuştular, yani hikâyelerini tekrar tekrar anlattılar. Bu, bizde olmayan bir şeydi. Ukraynaca kitaplar okudular ve Ukraynalı kimliğini korumaya uğraştılar. Göç ettikleri yere entegre olmalarına karşın, kendilerini bir cemaat olarak, söz konusu hikâyeleri ışığında muhafaza ettiler. Bu gerçekliği yaratan işte bu hikâyeler. — Viktoriya Horbunova, psikolog
1950-1960 yılları arasında, ABD ve Kanada’da, Holodomor’a atfen eserler yayımlandı. Mesela “Kremlin’in Karanlık İşleri: Beyaz Kitap” adlı, Toronto’da yayımlanmış, iki ciltlik, İngilizce bir kaynak kitap, veya Yuriy Semenko’nun “1933 Ukrayna’sının Açlık Krizi: Moskova Tarafından Ukrayna Köylüsünün Katledilişinin Kanıtları” adlı, New York’ta yayımlanmış çalışması gibi.1962’de ise New York’ta, bugüne değin Holodomor hakkında verilen en ünlü sanatsal yazın ürünü olan “Sarı Knez” yayımlandı. O zamanlar Kanada, Edmonton’da Ukrayna Çalışmaları Enstitüsü, ABD’de ise Harvard Üniversitesi’nde Omelyan Pritsak tarafından kurulan Ukrayna Araştırmaları Enstitüsü çalışmaktaydı.
Aynı zamanda göçmen Ukraynalılar, Holodmor’un yıl dönümü anmalarını, SSCB’nin işlediği suçlara dünyaca kulak verilmesinde kullandı. Özellikle, Holodomor’un uluslararası bir boyut kazanmasını sağlayan ellinci yıldönümü anmaları çarpıcı oldu.
Harkiv Sokaklarında Açlıktan Ölüm, 1933 yılı. Fotoğrafı çeken, mühendis A. Wienerberger. Belgeyi veren, Wienerberger’in torunu.
Ölümlerinizi Yazmak Bana Nasip Oldu
1983 yılında, Bogdan Kravçenko, Maksudov takma isimli Oleksandr Babonışev, James Mace ve Roman Serbın, Quebec Üniversitesi’nde düzenlenen bir bilim konferansına katıldılar. Ukrayna’da 1932-1933 yıllarında yaşanan olaylara gösterilen ilgi, muhtelif seviyelerde arttı. BM’de USSC (Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti) ve SSCB temsilcileri, batılı muhabirlerden gelen açlık hakkındaki sayısız soruya cevap vermekten kaçmak zorunda kaldı.
1984’te Igor Olşanivskıy’nin ve “Ukrayna İnsan Hakları Destekçisi Amerikalılar” derneği (American for Human Rights in Ukraine) inisiyatifi ve senatörler Bradley ve Florio’nun destekleriyle, ABD Kongresi’nde ayrı bir heyet çalışmaya başladı. Heyet “Sovyet sistemi hakkında Amerikan vatandaşına daha iyi bir anlayış sağlama ve 1932-1933’te Ukrayna’da yaşanan açlık üzerine tüm dünyaya bilgi verme” amacına sahipti.
Igor Olşanivskıy, ABD Kongresi heyetinin Holokost hakkında toplanan arşivlerini inceledi ve böyle bir heyetin Holodomor çalışmaları için de oluşturulması teklifiyle başvuruda bulundu. New Jersey eyaletinden kongre üyesi James Florio ile senatör Bill Bradley bu fikri destekledi. Kasım 1983’te de Florio, Temsilciler Meclisi’ne Kongre heyetinin oluşturulması adına 59 kongre üyesinin de imzasını taşıyan bir yasa tasarısı sundu. Senatör Bradley ise benzer bir yasa tasarısını Senato’ya 1984 Şubatında getirdi. Eğer ki, Senato’da Ukrayna Milli Birliği genel başkan yardımcısının etkilerinden ileri gelen engeller olmasaydı, Dışişleri Heyeti de Temsilciler Meclisi’ne tasarıyı bu şekilde sunmayacaktı. Böylelikle Bill Bradley senatör olarak bütçeye değişim getirme hakkını kullanarak, Kongre’nin son iş günü 4 Ekim 1984’te, finansal kararlara Holodomor üzerinde çalışma vazifeli geçici heyetin faaliyetleri için yapılacak harcamaları da ekledi. Söz konusu son iş günü olması dolayısıyla, Senato yasa tasarısını kabul etti. Nitekim müzakereye vakit yoktu. Kaldı ki, diğer türlü ABD, 1985 yılı bütçesini planlamamış olacaktı. Temsilciler Meclisi böylece değişikliğe olumlu yönde hemfikir oldu.
ABD Başkanı Ronald Reagan, 12 Ekim 1984’te, heyetin etkinliklerini başlatan finansal meclis tezkeresine imza attı. Heyeti ABD Kongresi üyesi Daniel Andrew Mica, kayda alınacak tarihî olayların seçiminden sorumlu çalışma grubunu ise Harvard Ukrayna Araştırmaları Enstitüsü çalışanı James Mace yönetti. Bizzat Mace, heyetin yürütmeden sorumlu direktörü oldu. Heyet, 1988 Nisan ayında, görgü tanıklarının ifadelerine istinaden Holodomor’un hakikaten soykırım olduğu sonucunu çıkardı. Mace’in heyetteki araştırmaları evvelâ görgü tanıklarının anılarına dayanıyordu. Ancak heyetin olaylara yasal açıdan değerlendirme yetkisi yoktu.
Böylelikle, 1932-1933 yıllarında Ukrayna’daki açlığı araştırmaktan sorumlu heyet, Uluslararası Özgür Ukraynalılar Kongresi inisiyatifiyle, Jacob Sandberg idaresi altında kuruldu, 1989’da verdiği hükümlere göre açlığın sebebi olarak ölçüsüz orandaki tahıl alımını ve bunun ön koşulu olan kamulaştırma, üretim araçlarından mahrum bırakma ve merkezî yönetimin “geleneksel Ukrayna milliyetçiliğine” sert mukabele iştiyâkını öne sürdü. Heyet, temelde Holodomor’da ulusal öğeler gördüyse de, üyelerin çoğunluğu bu olayı soykırım olarak tanıdılar.
“Büyüyen Tepkiye Karşı Hazırlanan Direniş”, Letkar Fotoğraf, Gareth Jones’un SSCB’ye 1931’deki ziyareti sırasında edindiği Sovyet propagandası poster koleksiyonundan
“Dünya Çapında Bir Ekim’e Giden Yol (Devrim) - Hoover Planı - Kriz, Victor Deni, Fotoğraf, Gareth Jones’un SSCB’ye 1931’deki ziyareti sırasında edindiği Sovyet propagandası poster koleksiyonundan
Heyet, ayriyeten bir önemli sonuç daha çıkardı. Varolagelen düşünceye göre, hukûkî açıdan yasanın geçmişe dönük etkisi söz konusu olmadığından, Birleşmiş Milletler’in bildirisinin de 1948’den sonra ortaya çıkması itibariyle Holodomor, soykırım olarak tanınamıyordu. Yine de heyette işaret edilene göre kongre kararı ceza hukukuyla ilişkili olmadığından, karar geçmişe dönük yaptırım prensipleri kapsamına girmiyordu. Bunların ışığında, hukûkî seviyede de Holodomor’u soykırım olarak saymak mümkündür.
Heyet, SSCB’nin hakikaten de Ukrayna nüfusunu ortadan kaldırma niyeti olması dolayısıyla “Ukrayna halkına karşı işlenen soykırım suçunun tarihte yeri olduğuna ve döneminde yürürlükte olan uluslararası hukuk normlarına uymadığı düşüncesini haklı gördüğü” kararında hemfikir oldu.
Robert Conquest, Mace’in 1986’da topladığı materyallerin yardımıyla “Keder Hasadı: Sovyet Kollektivizasyonu ve Terör Kaynaklı Kıtlık” adlı bir kitap yayımladı, ve bu kitap bestseller oldu. Sonradan Mace yazılarında “Alınyazımda varmış, ki ölümlerinizi yazmak bana nasip oldu” ifadesine yer verdi. 1993 yılından itibaren Mace temelli Ukrayna’da yaşadı. 2003 yılından itibaren Ukrayna’da, James Mace’in katkılarıyla her Kasım ayının dördüncü cuma günü Holodomor’u anma törenleri gerçekleştirilmeye başladı. Bu günde birçok pencerede soykırımda hayatını kaybeden dede, baba, kardeş ve dostların anısına yakılmış mumlar görülebilir.
Araştırmacı Mace’in yazıları, 2004’teki ölümüne değin Kıyiv-Mogıla Akademisi gazetesi “Den”de (Gün) yayımlandı. Kasım 2005’te, Viktor Yuşçenko Mace’i ölümü sonrasında ikinci seviye Bilge Yaroslav nişanıyla ödüllendirdi.
Demir Perde’yi Kaldırmak
“O dönemde Sovyetler Birliği ne yapacağını bilemedi. Zira tüm bunlar kitle iletişim araçlarınca yayılıyordu. Batı basınını okumuyorlardı, fakat Radyo Svoboda’yı (ABD destekli muhalif radyosu. Ç.N.) dinliyorlardı. Propagandalarını yeni bir seviyeye taşımaları gerekiyordu” — Roman Podkur.
Ukrayna Komünist Partisi Merkezî Komitesi başkâtibi V. Şçerbıtskıy, 1933’teki açlığı ancak 25 Aralık 1987’de, Sovyet Ukrayna’sının yetmişinci kuruluş yıldönümüne adanmış konuşmasında tanıdı. Yine de komünistler açlığın doğal sebeplerinden, tam olarak da kuraklıktan bahsettiler, durumun kitleselliğini küçümsediler ve planlı, insan elinden çıkışlı karakterini reddettiler. Bu ABD’dedeki kongre heyeti tüm hızıyla çoktan çalışırken oluyordu. Sovyet tarihçileri ilk defa arşivlere erişim izni aldılar. Birçoğu birincil kaynaklara sınırlı erişim veren komünist sistemi tarafından yetiştirilmiş bu uzmanlar, dünya görüşlerini topyekûn yeniden inşa etmek durumunda kaldılar.
Roman Podkur, tarihçi. Fotoğraf: Oleh Perezervev
“Öğretim üyelerine işlenmek üzere partilerin bölge komitesinin belgeliklerine erişim verildi. Bu belgelerde Vinnitsia ilindeki kayıp ve ölümlerin açık miktarları hakkında bilgiler bulunuyordu. Ve herkes takriben bir hesaplamaya girişti: eğer Komünist Parti’de, ilin 17 ilçesinde 287 bin kişinin öldüğü yazılıysa, kim bilir 79 ilçede kaç kişi ölmüştü?!” — Roman Podkur.
Ukrayna’da Holodomor’un ilk araştırmacılarından ikisi, Volodımır Maniak ve Lidiya Kovalenko’ydu. Konu üzerine çalışmayı 1987 yılında başlattılar. Tam da o sıralarda arşivler sovyet tarihçilerine açılmaya başladı. Araştırmacılar, dört sene içerisinde nadir belgeleri aradılar ve altı milyonun üzerinde Holodomor tanığının şahitliğini kayda aldılar. Bunlardan bini aşkını “33 yılı: Açlık – Milli Kitap-Bildiri” adlı, “Stalinist totalitarizmin sebep olduğu açlıkla işkence elinde hayatlarını kaybeden milyonlarca Ukrayna köylüsü ve 20. asrın en büyük trajedisini takiben yeryüzünden silinen binlerce Ukrayna köyü ve çiftliğinin anısına” adanmış kitaba girdi.
1992 yılında Volodımır ve Lidiya, bizzat 1932-1933 Ukrayna Holodomor-Soykırım Araştırmacıları Derneği’nin kuruluşunu başlattılar. Derneği yöneten Lidiya oldu. Küçük bir araştırmacı ve eski muhalif grubunun var gücüyle Holodomor üzerine çalışmasıyla, grup nihayet bu gruplar köhnemiş Sovyet arşivlerinde yükselmekle kalmayıp, tam anlamıyla faal biçimde konu üzerine araştırmalar yapmaya başladılar. Bu çalışmalar, yani Ukraynalılarca kendi tarihini ele almada ve tanımada gidilen değişiklikler, Ukrayna’nın çeşitli çevrelerinde, bilimsel neşriyatta yerini bulmakla beraber, deniz aşırı ülkelere ulaşamadı.
1992 Haziran’da, Çerkası ilindeki Tımoşivka köyünde, Ukrayna’daki Holodomor kurbanlarına adanmış ilk anıtlardan biri açıldı. Evlerine dönerken araştırmacıların arabası kaza yaptı, ve Volodımır kaza yerinde can verdi, Lidiya ise aldığı travmalar sebebiyle altı ay sonra hayatını kaybetti. Hakikatin gün yüzüne çıkarılmasına katkılarından ötürü ölümleri ertesinde her iki araştırmacıya Ukrayna Taras Şevçenko ödülü, 2005’te ise Volodımır Maniak’a 5. dereceden Knez Bilge Yaroslav nişanı verildi.
Araştırmacılar Derneği, trajik olaylara rağmen faaliyetlerini etkin biçimde sürdürdü. Bu zaman zarfında dernekte Holodomor kurbanlarının anmalarına odaklanıldı, açlıktan ölenlerin listesi yapıldı, anma amaçlı haçlar, soykırım kurbanı kardeşlerin mezarlarına işaret ve anıtlar dikildi.
10 Aralık 1994’ten itibaren derneği, milletvekili ve muhalif Lukyanenko yönetti. 21 Aralık 1996’dan sonraysa başa tarih bilimleri doktoru Vasıl Maroçko geçti, Levko Lukyanenko ise derneğin fahrî başkan oldu. Gelgelelim 22 Mayıs 1998’den itibaren derneğin başına tekrar Lukyanenko geçti.
Dernek, 1998 yılında bir bilimsel araştırma ve eğitim kuruluşu olarak “Ukrayna Holodomor Araştırmacıları Derneği” ismini kabul etti. Kuruluşun yeni ismi kabul eden bu kurultayında,1932-1933 yıllarındaki Holodomor soykırımı anısına anıtlar dikilmesi ve Yas Günü ilanı için Ukrayna Yüksek Şûrası’na talepte bulunma kararı alındı.
Holodomor kurbanlarının anılışı ve bu konunun yeniden gündeme getirilişiyle ilk olarak sivil sektör uğraştı. Viktor Yuşçenko başkanlığında, 2006’da Holodomor’un soykırım olarak parlamento tarafından tanınmasını müteakip, söz konusu sorun devlet politikasında öncelik kazandı ve uluslararası politika ve millî hafızada önemli bir yönelim haline geldi. Böylelikle Holodomor’un 75. yıl dönümü devlet makamında da, yurtdışından delegelerin de katılımıyla, saygıyla anıldı. Ayrıca, tam da bu sırada Holodomor kurbanlarının anısına abide yapıldı. Şimdiyse Ulusal Holodomor Soykırım Müzesi’nin inşası sürdürülüyor.
Oksana Zabujko, yazar. Fotoğraf: Oleh Pereverzev
“Holodomor hususunda rahatsız edici olan, belli bir zaman zarfında ve politik rafta saklanması. Böylelikle sanki Holodomor oldu bittiye geliyor. 1932 ve 1933 yıllarında kaç insan öldü, tam sayıyı bilemiyoruz. Ve anlaşılıyor ki, dört beş kuşağın ardından söz konusu kesin sayıyı güncellemek hayli güç (Kaldı ki, bu tek başına dehşet verici. Aynı asırda yaşamış kaç milyon insandan bahsediyoruz. Holodomor çevresinde gelişen söylem, hem Ukrayna’da, hem de global olmak üzere bu mesele içine sıkışıyor gibi. Ve vakî oluyor ki, sanki bunlar geçmişe ait. Amerikalıların bu tür vakalarda dedikleri gibi: “That’s history.” — Oksana Zabujko.
2009 Mayıs’ta UGS (Ukrayna Güvenlik Servisi) “1932-1933 yıllarında soykırım gerçeği üzerine” adlî takibat başlattı. Soruşturma gösterdi ki, Sovyetler Birliği hükümeti Ukrayna ulusunun bir kısmını ortadan kaldırma amacını taşıyordu ki, bu, soykırım suçunun tanınması lehine baş argüman oldu.
“Ön duruşma soruşturması organınca, tüm bütünsellik ve kapsamlılığıyla Y. V. (Cuğaşvili) Stalin, V. M. (Skriabin) Molotov, L. M Kaganoviç, P. P. Postişev, Y. V. Çubar ve M. Khatayeviç’in özellikle Ukrayna ulusal gurubunun (başka birinin değil) bir parçasını yok etme amacı olduğuna karar verilmiş ve bu amacın tam olarak Ukrayna ulusunu hedef aldığına nesnellikle hükmedilmiştir.”
Ukrayna suç kodeksinin 422. maddesinin geçmişe dönük etki hususuna özel ilgiyi Kıyiv Temyiz Mahkemesi gösterdi. 1950 tarihli insan haklarının ve temel özgürlüklerin korunması hakkında Avrupa Konvansiyonu’nun 7. maddesi şartlarına ve 1968 tarihli savaş suçları ve insanlığa karşı işlenmiş suçlara zamanaşımının işlememesi hakkındaki BM Konvansiyonu’nun 1. Maddesine dayanarak, mahkeme, 1932-1933 yıllarında, Ukrayna’da işlenen suçlara sebep olan kişilerin eylemleriyle ilgili olarak “Ukrayna suç kodeksinin 1. fıkrasının 442. maddesinin geçmişe dönük olarak uygulanmasında hukukî bir engelin bulunmadığını” onadı. Dolayısıyla, “soykırım” terimi çok daha sonradan ortaya çıkmışsa da, Holodomor’u soykırım olarak tanımak, insanlığa karşı işlenmiş bir suç söz konusu olduğundan, mümkündür.
Grafik çalışması “Açlık - 33” Sanatçı: Mıkola Hnatçenko, Ulusal Ukrayna Sanatçıları Birliği Üyesi (Harkiv)
Suskunluk Dolu Bir Soykırım
Ukrayna nüfusunun 2. Dünya Savaşı yıllarındaki sivil kayıpları, 1933’teki barış döneminin birkaç ayı içerisinde verilen kayıplara denk geliyor.
Mesele dünya çapında bir soykırım olduğunda, çoğunluğun aklına Holokost geliyor. Salt Holokost kötülüğün katıksız bir simgesi haline geldi. Nitekim trajediyle uzaktan yakından ilgisi olmayan kişilerce bile böyle telakki edildi. Sosyolog ve araştırmacı Jeffrey Alexander’ın düşüncesine göre, Holokost olgusu, gücünü her şeyden önce kamusal alandaki sesinden alıyor. Kitle iletişim araçlarını kullanan Yahudiler, toplama kampları dağıtıldığı gibi kendi travmalarını duyurmaya muvaffak oldular. Dahası, bu konu medyada, savaş mağdurlarının yanında Yahudilerin yeri ayrılarak sürekli duyuruldu. Holokost’u her kişiye bilindik yapan da tam olarak bu oldu.
Gelgelelim, Holodomor, dışa kapalı bir ülkede gerçekleşmişti. Sınırının ötesinden davet edilen tüm muhabir ve diplomatlar için tam teşekkülü “geziler”in düzenlendiği ülkede… Böylesi “yürüyüşler”e çiçeklerin açtığı, yerli halkın kanatlarının altına girdiği parlak, komünist iktidardan memnun ve mutlu olduğu kasabalarda ve köylerde çıkılıyordu. Bonus olaraksa Stalin veya yakınındakilerle şahsen sohbet edebilme imkanı eklendi. Bu da Bernard Show ile gerçekleşti. Batı dünyasının düşünce liderlerini kullanarak SSCB, söylemi kendi lehine değiştirerek tekelleştirdi.
“Deneyimler, alabildiğine kişisel ve keskin hatıralardır. Bu türden deneyimler kimliklenmeye imkân verirler. Psikolojik donanımlarla bunu yapmak mümkündür, hakeza medya araçlarıyla.” — Viktoriya Horbunova, psikolog
slayt gösterisi
Holokost, merhum ve muzdaripleri sayesinde, kendinden uzak insanların hayatî deneyimleriyle bütünleşmiş bir olguya dönüştü. Holodomor kurbanlarıysa kendi aileleriyle bile anılarından bahsedemiyorlardı. Kısmen ruhsal değişimlerden, post travmatik stres bozukluğundan ve korkunç anılara dönmeme isteğinden, kısmense “muhalif”lerin Doğu’nun uzak köşelerine yollandığı, 1930’larda doruğuna ulaşan baskı araçlarından ötürü. Açlık geri dönüşü olmayacak şekilde kişiliklerini, değerlerini ve yaşam tarzlarını değiştirdi. Bu konuda daha fazlasını “Holodomor’un Ukrayna Üzerinde Bugünkü Etkileri” adlı materyalimizde okuyabilirsiniz.
1948 yılında BM, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni imzaladı. Soykırım terimini resmi olarak tanımlayan Raphael Lemkin. Sözleşmeyse evvelâ Holokost’a tepki olarak çıktı. Sözleşme soykırımı tümüyle veya kısmen ulusal, etnik, ırksal veya dînî bir grubu yok etme amacı taşıyan eylemler olarak tanımladı.
Raphael Lemkin temyiz edilemeyecek şekilde Sovyet iktidarının Ukraynalılara karşı işlediği suçu soykırım olarak isimlendirdi:
— Bu, sadece kitlesel bir kıyım meselesi değildir. Söz konusu olan bir soykırım, sadece ayrı ayrı fertlerin değil, bir kültürün ve ulusun yok edilişidir.
Holodomor’u soykırım olarak dünyada tanıyan ilk ülke Estonya oldu. 20 Ekim 1993’te, Estonya’da, Riigikogu (Parlamento), düzenlediği beyannamede komünist soykırım politikasını kınadı ve 1932-1933 yıllarındaki soykırımın kurbanları anısına birlik mesajı verdi. Bugün Holodomor’u soykırım olarak tanıyan 17 devlet var: Ukrayna, Avustralya, Kanada, Macaristan, Estonya, Vatikan, Litvanya, Gürcistan, Polonya, Peru, Paraguay, Ekvador, Kolombiya, Meksika, Letonya, Portekiz ve ABD.
Grafik çalışması “Açlık - 33” Sanatçı: Mıkola Hnatçenko, Ulusal Ukrayna Sanatçıları Birliği Üyesi (Harkiv)
28 Kasım 2006’da, Ukrayna Yüksek Şurası Holodomor hakkında bir yasa çıkardı. Yasaya göre Holodomor Ukrayna halkına karşı düzenlenmiş bir soykırım olarak tanındı. Ukraynalılar için bu, binlerce ailenin trajik öyküsünün herkese malûm olduğu anlamına geliyordu. 1933 yılındaki, daima gizlice dile getirilen, korkunç olayların hikayesini, sonunda herkes açıkça duymuştu.
SSCB’nin ardılı Rusya, açlık gerçeğini tanımakla beraber, Holodomor’u Ukrayna ulusunun soykırımı olarak tanımayı katî surette reddetti. Açık ki, bu “Kardeş uluslar” tezini sonsuza kadar çürütmek anlamına gelirdi. Rusya’nın bulunduğu pozisyonun, Kırım’ın ilhakını ya ve Donbas’taki askeri müdahaleyi kabul etmesine izin vermediği gibi, SSCB’nin bulunduğu pozisyon da, milyonlarca soykırım kurbanını kabul etmesine izin vermiyordu.
Gazeteciler, komünist-totaliter rejimin Holodomor’un dünyada ses bulmasını engellemek ve Batı dünyasının gözünde basite indirgemekte kullandığı araçlara dönüştüler. Bugünse medya, dudaklarına kilit vurulmuş mağdurların nihayet söz almalarına ve hikayelerini anlatmalarına olanak veren bir araca dönüşebilir. Ancak medya ve şeffaflık, Holokost deneyimini gösterdiği gibi, yalan perdesini kaldırmada ve Ukrayna ulusunun soykırımı olarak, Holodomor hakkında farkındalık yaratmada en etkili araç haline gelebilir.
“O dönemde kitle iletişim araçları henüz yoktu. Bilginin yayılması için bir araç gerek. Şimdiyse gerçekleşen bu işte. Korkmaya gerek yok. Gereken tek şey bunu deneyimlemek” — Viktoriya Gorbunova, psikolog.
Bir zamanlar Stalin’i yücelten ve binlerce ölüyü kaçınılmaz kayıp olarak adlandıran Walter Duranty, halen Pulitzer ödülüne sahip. Ancak bu isim artık tezahüratla karşılanmak şöyle dursun, Sovyet rejiminin suçlarıyla yan yana duruyor. Gareth Jones hakkındaki film ve kitaplar bestseller olurken, her şeye rağmen Duranty dürüst gazetecilik ve hakikatın simgesi sayılmaya devam ediyor.
destek
Bu materyal, “Holodomor: tarihin mozaiği” projesi kapsamında Ukrayna Kültür Fonunun katkılarıyla Ulusal Holodomor Soykırım Müzesi ile işbirliğiyle hazırlandı.